Risale-i Nur'da Mehdi

Mehdi ve manevi şahsiyette devamlılık

Newton’un çekim kanununu keşfedip bütün kâinatta geçerli olduğunu ilân etmesi zamanın en büyük hadisesiydi.

Yayınladığı kitabında bunun, yaratıcının kâinatta cari olan mutlak nizamının ve hâkimiyetinin bir göstergesi olduğunu ifade etmişti.

Zamanla Newton’un görüşlerini birbirinden farklı yorumlayanlar oldu. Bazıları bu “mükemmel nizam” ifadelerini, Allah sistemi kurup bırakmış, artık müdahalede bulunmuyor olarak anladı.

Halbuki Âlemlerin Rabbinin isimleri her an tecelli halindedir. Sürekli olarak bütün kâinatı zerrelerden yıldızlara kadar sınırsız iradesiyle yeniler, tazeler, değiştirir dönüştürür. Yarattığı canlı cansız her zerrenin ibadetlerini, tesbihatını ve duâlarını işitir cevap verir. Kader, kaza ve ata kanunları ile yazar uygular, bazen öne alır bazen erteler ya da iptal eder.

Risale-i Nur’da ifade edildiği gibi şu kâinatı bu kadar mükemmel şekilde halk edip de sonra neden tabiatın eline teslim etsin?

Aslında bu düşüncenin insanlarda yer tutmasının sebeplerinden birisi de insanoğlundaki “hâkimiyet dâvâsı”dır. Çok gariptir, âciz ve zayıf insanoğlu müdahale istemiyor!

Cenab-ı Hak, imtihan meydanı olarak yarattığı şu dünyada hayır ve şerri iç-içe bir müsabaka şeklinde yaratmıştır. Kur’ân-ı Kerîm’de ifade edildiği gibi “İnsan zalim ve cahildir”. İyi hasletleri olsa da şerre meyillidir. Firavunları, nemrutları, deccal ve süfyanları netice veren “ene” denilen ben duygusunun suiistimalinden tutun da hak ve hakikate gözlerini kapatarak hadsiz zulümler ve cinayetler işleyecek fıtrattadır.

Âlemlerin Rabbi imtihan sırrı için şerlere geçici olarak müsaade ettiği gibi rahmet ve merhametinden de onlara müdahale ederek karşılarına peygamberleri ve son peygamberden sonra da mehdi ve mehdi misal zatları çıkarmıştır. Çünkü kâinatta hayır esastır en nihayetinde hayır galip gelecektir.

Ahir zamanda dine, insanlığa, hak ve hürriyetlere yapılan tahribat o kadar büyük, şiddetli ve aldatıcıdır ki bunların izale edilmesi için şahıslar yeterli olmadığı gibi tek dönem de yeterli değildir. Risale-i Nur’da da ifade edildiği gibi tek şahıs olsa her şeyi harika olacak ve imtihan sırrına aykırı olacaktır.

Tarih boyunca da insanların bir kısmı “şahıs”, “dönemler” ve “devamlılık” hususunda yanılmışlardır. Mektubat’ta nakledildiği gibi eski peygamberler kitaplarında ahirzaman peygamberi Hz. Muhammed’den (asm) bahsetmişler, insanlığa müjde vermişler, kendi takipçilerini ikaz etmişlerdir. “Onun hükmü denizden denize şarktan garba uzanır, padişahlar ve melikler secde ve inkiyad ederler” şeklinde ifadeler vardır!

Peygamberimiz (asm) vefat ettiğinde bunların hepsini birden göremeyen bir kısım İsrail uleması tereddüt etmiştir. Halbuki ileriki zamanda Uzak Doğu’dan Endülüs’e ve Avrupa ortalarına kadar dünya onun adına yönetilmiş, takipçileri onun getirdiği din ve Sünnet-i Seniyye ile hak ve adaletle hükmetmişlerdir. Cenab-ı Hak hem imtihan sırrı için hem de bütün insanlığın özellikle Müslümanların daha çok hissedar olması için müjdelerin gerçekleşmesini geniş bir zamana yaymıştır.

Mehdi meselesini de aynı şekilde düşünmek ve anlamak gerekiyor. Zaten mehdi de Peygamberimiz (asm) hakkında eski peygamberlerin verdiği haber ve müjdeyi nihayetinde tamamlayacak olan zattır. Peygamberimiz (asm) adına ve onun yolunda gitmesiyle bütün dünyayı hak ve adaletle dolduracak olan zattır. Mehdinin talebeleri de vefatından sonra onun tarzıyla onun adına onun vazifesini manevi şahsiyet olarak tamamlayacaktır. Her şey dokuz-on sene gibi kısa zamanda gerçekleşseydi her şeyin harika olmasıyla imtihan sırrına da muhalif olacaktı.

Ayrıca dünyada cari olan adetullah kanunlarından “tedricî” kaidesini de unutmamak gerekiyor. Dünya hikmet dünyası olduğu için küçük-büyük her hadise derece derece kademe kademe ve dönem dönem gerçekleşmektedir.

Bilindiği gibi Bediüzzaman Said Nursî bu dönemleri detaylı olarak izah etmiştir. Dönemler halinde olmasının başka hikmetleri de mevcuttur. Mehdinin içtimaî ve siyasî prensipleri toplumların doğrudan dünyasını ilgilendirdiği için daha çok hedefte olacak, saldırıya ve fitneye maruz kalacaktır. Kuvvetli bir sadâkat ve sebat ve geniş bir ufuk gerektirecektir. Onun siyasî ve içtimaî prensiplerini anlamakta zorlananlar ya da istidat ve kabiliyeti müsait olmayanlar ahir zamanın büyük vazifesinden bütün bütün hissesiz kalmamak için dönemler halinde bir iman ve Kur’ân hizmeti ihdas edilmiştir.

Sabit ve mekanik bir dünya yok! Sürekli değişen bir dünyada iç içe imtihan ve aynı ölçüde de vazifeler devam ediyor. Her insan bir bütünün, yani manevî şahsiyetin ve şûrânın bir parçasıdır.

İlgili yazılar:

Leave a Comment

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

*