Mehdilik beklentisi de çoklarını tehlikeye sürüklemiştir.
Evliya makamlarından bazılarında Mehdi vazifesinin hususiyetleri bulunur. Bu makam gibi Hz. Hızır’ın (as) makamı ile de münasebette olan nice meşhur makamlar vardır. İşte bu makamlar Hızır Makamı, Üveys Makamı, Mehdi Makamı tabir edilir.
Bahsedilen o makamların cüz’î bir numunesine ya da gölgesine girenler, kendilerini o makamla münasebettar meşhur zatlar zannediyorlar. Bunlar, kendilerini Hızır, Mehdi veya Kutb-u A’zam telâkki ederler.
İşte bu noktada bulunan şeyhin enaniyeti; perde altından şöhrete meraklı ise gurura mağlûp olur.
Onlar bu makamda iken cidden nefislerini hatalı görmeleri gerekir. Kusur, acz ve fakrdan başka nefsin eline bir şey vermemek gerekir. Bunu aşamayanlar nefislerine düşkün, şöhrete meyilli olmalarından hareketle kalblerine gelen ilhamı vahiy zannederek büyük tehlikeye düşerler.
Cemaat içerisindeki ferdin karşılaştığı problemlerden biri de cemaat baskısıdır. Bu baskıyı cemaat adını kötüye kullanan hayırsız şeyhlerin baskısıyla ferdin hakkından vazgeçmesi istenir. Hâlbuki “Cemaatin selâmeti için fert feda edilmez.”, “Hak haktır, küçüğüne büyüğüne bakılmaz.” 1
Çok silik sözler piyasada geziyor. Hak sûretindeki görüntüler zarar veriyor. İşte bunlara karşı araştırarak hareket etmenin ehemmiyeti çok mühimdir.
Şeyh veya veliye karşı hürmet, hürriyetle olmalı, esaretle değil, hele şeyhliğini kötüye kullanana hiç değil. Zira Allah’tan başkasına secdenin haram olduğu bir dine inanıyoruz.
Zamanın bütün sahifelerinde bazen tarikat ve tasavvufun kötüye kullanımı olmaktadır. Yanı sıra şeyhlik taslayanların zararları da.
İşte bu hâllerin ıslahı; o cemaatin kendi içlerine dönerek muhasebe yapmaları, var oluş maksadlarına uygun hikmetle hizmetlerinin aslına göre ihlâsla hareket etmelerinden geçmektedir.
Evet, tarikat ve tasavvuf mesleğinin esası; kalblerin nurlandırılması, İslâmî fazilet esası üzerine dinî hamiyeti şart kılmalıdır.
İslâm’a hizmet dâvâ edenin dünyevileşme tehlikesine düşmeden, şahsî menfaate takılmadan, umumî manada ittihad-ı İslâm’ı hedefleyen uhuvvetin tesisine ihlâsla gayret etmek olmalıdır.
“Daire-i takvadan hariç, belki daire-i İslâmiyet’ten hariç bir suret almış bazı meşreplerin ve tarikat namını haksız olarak kendine takanların seyyiatıyla tarikat mahkûm olmaz.” 2 diyen Bediüzzaman’ın sesine kulak verilmelidir.
Doğru, istikametli ve mesleğinin aslî ölçüleri ile asırlarca hizmet eden ehl-i tarikat ve ehl-i tasavvuf, bir kısım kötü kullanımlar sebebiyle suçlanmamalıdır.
Aynı zamanda tarikat ve tasavvuf mesleği ile hizmetini icra edenler sürekli enfüsî murakabe içerisinde bulunmalıdırlar. İçlerindeki zayıf, kötü ve ehliyetsizler yüzünden isnat edilen kusurlara da dikkatli olmalılar.
Biz bu yazılarımızda bütünüyle tarikat ve tasavvuf konularını işlemedik. Sadece kötüye kullanımları sebebiyle hâsıl olan hatalara ve ona sebebiyet verilecek hadise ve vasıflara vatan, millet ve Kur’ân nâmına dikkat çekerek kardeşâne hatırlatmalarda bulunduk. Allah, yâr ve yardımcımız olsun. Âmin.
Dipnotlar:
1- B. Said Nursî, Mektubat (2017), s. 67; Fazla bilgi için bak. Kâzım Güleçyüz, Cemaatler ve Toplum-Siyaset-Devlet, Yeni Asya Neşriyat.,
2- B. Said Nursî, Mektubat (2017), s. 525.